14 Ağustos 2012 Salı

Toplumun kanayan yarası, 'hadi artık evlen' baskısı


Vay arkadaş! 

Sosyolog, Psikanalist, Astrofizyolog falan olsam, bu konunun üzerine giderdim. Hayır döndüm dolaştım Türkiye’ de bütün kamu hizmeti/özel sektör/sivil toplum kuruluşu bünyesi çalışanların en temelde buluştukları nokta bu. Dairede bulunan bekar personel üzerinden espri yapıp prim yapmaya çalışmak. Bununla eğleniyorlar. Çok komik. Gül gül öldük. 
-Aa simit almış, bir evli olsaydın şimdiye çoktan kalkmış kocana kahvaltı hazırlamış olurdun. Ee hadi artık evlen. 
-Yaşlandın, senin yaşındakiler evlendi çocuk çocuğa karıştı sen hala bekarsın hadi artık evlen?
-Senin yaşındakiler ikinci çocuğunu kucağına aldı, senin kucağında hala laptop. Hadi artık evlen. 
-Aaa ne davetiyesi o, düğün davetiyen mi, bırak artık şu tiyatroyu sinemayı, goygoyu. Hadi artık evlen. 
Bekar arkadaşın normal sınırlarda kabul edilen sakarlığını, moral bozukluğunu, sevinçli olma halini, genel mutsuzluk halini kısaca her durumu sadece ama sadece bekar olmalarına bağlamaları, evlenince geçecek sanmaları beni çok üzüyor corç. Demet Akalın hamfendinin de işaret ettiği gibi bu baskı, toplumun kanayan yarasıdır ki kendisinin “Evli, mutlu, çocuklu” şarkısıyla da bu dertten yakındığını hepimiz biliyoruz. Ama İbrahim Kutluay'a çok dargınım. Kadın arkandan yirmi sekiz tane albüm yaptı, popstar oldu, terketmeyecektin abi. Ülken için katlanacaktın. 

Gel gel gelsene de beni öpsene, bence evlenmeliyiz hem de bu sene. Hebelebelübe belübelebelü, hebelebebülebülebüle.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Biri bakarken klavyeyi daha hızlı kullanmak


mahalle baskısı diyeceğim değil. izlenildiğini hissedince olduğundan farklı görünmeye çalışmak, evet bunu diyebiliriz. başımda beni izleyen biri varsa, klavyeyi normalde olduğumdan çok daha seri kullanıyorum. nadir kullanılan klavye kısa yol tuşlarını falan da kullanıyorum. onlar da 'az önce ne yaptın öyle ya?' diye sorunca hafif gülümseyip geçiyorum 'sen bilmezsin' ifadeli derin bakışımla selamlıyorum.
ay şiştim, vallaha yazarken şiştim. soranlar da babam, annem, halalarım falan. o meşhuur tespit; anne babanın yanındayken hiç gereği yokken turistlerle ingilizce konuşmak gibi bir şey bu yaptığım, farkındayım.

hiç işim gücüm yok benim, millet çılgınlar gibi eğlenirken yaptığım şeye bak.

sayelerinde on parmak klavye kullanmayı öğrendim, bunu diyecektim. şe'yapma

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kendinin sıradan biri olduğunu farketmek


"huzur" dur.

her üniversite sınavı öncesi hayallere dalmıyorum. en basitinden bir güzel sanatlar fakültesi bölümü okur, hayallerimin peşinden giderim demiyorum. artık oturmuş bir hayatının olduğunu kabullenmek, "huzur" dur. iş yaşamımda daha üçüncü yılımda olmama rağmen bir ağırlık çöktü. ilk aylarımdaki gibi görev ili değiştirmiyorum, hatta görev yaptığım servisi bile değiştirmeyi gözüm kesmiyor, dünyayı kurtaracak kişinin ben olmadığımın farkındayım.

aşk romanları okumayı vakit kaybı olarak tanımlardım, zevkle okuyorum. tavsiye ederim, akşamları yatmadan önce altmış yetmiş sayfa aşk romanı okumalısınız. şöyle akıcı olsun, bir esas kız, bir esas oğlan olsun romanda. ooh mis. akşamüstü metro ile evime dönerken schopenhauer' in kadınlar hakkındaki bilgelik öğretilerini okuyamıyorum artık ben, sıradan olduğumu fark ettim.

bir yere içmeye gidilecekse, mekânın yüksek volüm müzikli, bol dumanlı bir bar değil de, evde hazırlanmış mezelerle donatılmış bir bekâr evi yahut evli arkadaşlarımda olmasını tercih ediyorum.

evliliğe hiç mistik anlamlar yüklemiyorum. "evlilik ve özgürlük" "evlilik aşkı bitirir" sorunsallarıyla artık hiç ilgilenmiyorum. insan cinsinin tek eşliliğinin imkansız olması fikrine kafam girsin. sevdiğim adamın çocuğunu doğurup çocuğumuzun yaramazlıkları için komşularla elim belimde kavga etmek istiyorum. akşam yemeğinde "bey" imle oğlanın servis şoförü kimin arayacağı sorunu yüzünden bozuşmak çok normal geliyor. oğlum haftasonu banyoda renkli boyalarla oynamak istedi diye, kapıya dayanan ev sahibine yüzümde boyalarla ayar vermek istiyorum.

emeklilik ikramiyemle dünyayı falan gezmek istemiyorum artık. hatta tüm hayatım boyunca üç dört ülke gezerim yeter. çocuklar şehirden gelir ara sıra, torunlara rakı sofrası falan kurar, bir iki detone türkü söylerim, bitti gitti.

insanın kendinin sıradan biri olduğunu fark etmesi, dünyada duyduğum en şahane şey.