22 Ocak 2013 Salı

Evlilik Günlükleri

Yemin ediyorum çarpılacağım.

Bilen bilir, önceden evlilik hakkında pek de sevimli şeyler düşünmüyordum. Zamanında şunu ve şunun ayarında bir sürü şey yazmıştım:

TOPLUMUN KANAYAN YARASI HADİ ARTIK EVLEN BASKISI

vay arkadaş.
sosyolog, psikanalistçi, astrofizyolog falan olsam, bu konunun üzerine giderdim. hayır döndüm dolaştım türkiye’ de bütün kamu hizmeti/özel sektör/sivil toplum kuruluşu bünyesi çalışanların buluştukları nokta bu. dairede bulunan bekar personel üzerinden espri yapıp prim yapmaya çalışmak. bununla eğleniyorlar.
-aa simit almış, bir evli olsaydın şimdiye çoktan kalkmış kocana kahvaltı hazırlamış olurdun. ee hadi artık evlen.
-yaşlandın, senin yaşındakiler evlendi çocuk çocuğa karıştı sen hala bekarsın hadi artık evlen?
-senin yaşındakiler ikinci çocuğunu kucağına aldı, senin kucağında hala laptop. hadi artık evlen.
-aaa ne davetiyesi o, düğün davetiyen mi, bırak artık şu tiyatroyu sinemayı, goygoyu. hadi artık evlen.
bekar arkadaştaki normal sınırlar dahilinde kabul edilen sakarlığı, moral bozukluğunu, sevinçli olma halini, genel mutsuzluk halini kısaca her durumu bekarlığa bağlamaları, evlenince geçecek olmasına bağlamaları beni çok üzüyor. demet akalın hamfendinin de işaret ettiği gibi toplumun kanayan yarasıdır ki kendisinin “evli, mutlu, çocuklu” şarkısıyla da bu dertten yakındığını anlayabiliyoruz.

gel gel gelsene de beni öpsene, bence evlenmeliyiz hem de bu sene. hebelebelübe belübelebelü, hebelebebülebülebüle

Malumunuz, evlendim. Sen misin zamanında arkadaş toplantılarında, anne-baba-hala-teyze taleplerini püskürtürken, facebook'ta paragraf paragraf 'yeea evlilik kurumuna inanmıyorum, düğün yapmak çok saçma, gelinlik mi, hayatta giymemler, yok efendim ilişkimi illa ki devlet mi onaylayacakmış ' diye iri iri laflar eden? Vallaha öyle sükseli evlendim ki, nikahı da sayarsak toplam beş adet organizasyon içinde buldum kendimi. Bakunin reis beni ocak dışı etti, hissediyorum. İtiraf ediyorum, evliliğe karşıydım da aşık olmayı yürekten istiyordum. Neredeyse bütün kamu kurumlarında karşıma çıkan her dilek-istek kutusuna 'Allahım n'olur aşık olayım, tensiplerinize arz ederim' diye dilekçeler bırakıyordum.
O dilekçeler hayırlısıyla kabul olmuş. Resmi nikah, dede nikahı, iki düğün, bir kına, bir eğlence düzenledik. Her genç kız gibi google'a 'gelinlik' 'değişik gelinlik' 'çok tatlı gelinlik' vs yazıp yazıp saatlerce arattım. Google'un 'görsellerde bak' düğmesini bizzat ben aşındırdım. Aramayın artık, geldim, benim!
Gelinlik provalarını, düğünleri, hazırlıkları anlatmak bile istemiyorum, gerçekten çok yorucu ve çok sıkıcıydı. Düğünlerde herkesi bize gülümseyerek bakar halde hatırlıyorum, bu gerçekten bütün yorgunluğumu aldı. Düğün boyunca votka-vişne suyu içtim bol bol, evlilik müessesine memnun ve çakır keyf girmek de böylece muhteşem oldu. Düğünde en çok oynayan ve eğlenen de bizdik galiba, bu kısmını da gülümseyerek hatırlayacağım.
Şimdi size konudan sapmış, dersin kaynadığının farkına varmış ortaokul Sosyal Bilgiler öğretmeni tonlamasında, hepinizin kıyıda-köşede yakaladığında sorduğu şu sorunun cevabını yazacağım: Evlilik nasıl gidiyor?
Sevgilimle eve çıktım, nasıl gidebilir ki? Elbette ki muhteşem. Bir kere önce toplumun kanayan yarası 'e hadi artık evlen' baskısından kurtulduğum için bunu görkemli bir törenle İngiliz Kraliyet köşkünde kutladım. Öyle abarttım ki, evlendiğimi bilmeyen ve daha önce 'Ne zaman evleniyorsun' diye suallerle beni boğan tanıdıklara 'Neden sormuyorsun, neden psikolojik baskı uygulamıyorsun, hadi sorsana ya, çekinme, sorsana kurbanların olayım 'Evlilik ne zaman' diye sorsana' diyorum. Şahıs müthiş bir korku ifadesiyse çekine çekine 'Eee evlenmiyor musun' diye soruyor ve coşkuyla, halaylar çekerek 'Evlendim, dünya evine girdim' diyorum. Sonra arkadaş koşarak uzaklaşıyor yanımdan ama olsun, bilsin yani, yazıktır.
Cennet ile cehennem kendi ellerimizde, bunu hep biliyordum. Tatmadığımız ne mutluluklar varmış, bilmiyordum. Buradan anneme seslenmek istiyorum, ne zaman ona kaybolan bir eşyamı sorsam 'Nereye koyduysan ordadır' diyordu ve ne zaman el atsam onları koyduğum yerde bulamıyordum. Şimdi öyle mi? Kendi düzenimizi kendimiz yarattık. Eşyalar evet bizim istediğimiz, bizim son bıraktığımız yerlerde duruyorlar ve inanır mısın anne hiçbiri kaybolmuyor. Çünkü sen onları o şekilleriyle düzensiz bulurdun ve kendi evinde, kendi düzenine göre yerleştirirdin. Artık oturma odam da, kurtarılmış odam da, mutfağım da, yatak odam da, salonum da çok aşık olunası biriyle birlikte ortak kullanımımda. Onun gündelik hayatına tanık olmak çok zevkli. Alışkanlıklarını yavaş yavaş tanımak, kullandığı havluya yüzümü sürmek, uyuyakaldığında kitabını bıraktığı yere ayraç koyup başucuna bırakmak, rakısını nasıl içtiğini ezberlemek, zap yaparken hangi programın onun ilgisini çektiğini yavaş yavaş bilmeye başlamak, işe giderken hangi kravatını seçeceğini tahmin etmek gerçekten muhteşem hissettiriyor. Telefonuna cevap verdiğinde ses tonundan kiminle konuştuğunu bile artık yavaş yavaş bilmeye başladım. Aşık olduğun adamın hayatının içine yavaş yavaş girdiğini, rutinlerinden biri olduğunu görmek, yeni bir hayatı öğrenmek insana verilmiş bir hediyeymiş. Prosedürlere, nikah cüzdanlarına karşıydım ama öyle bir adam çıkıyor ki karşına, tüm prosedürler gözünde küçülüyor, anlamsızlaşıyor. Hayat; anlamsız bulduğun, anlamadığım ayrıntılarla dolu, bunları anlamlandıracak katman ise aşk. Aşk, bir şans meselesidir, bu şansa mazhar olduğum için yeryüzündeki tüm manevi güçlere minnettarım.
Ellerime kına yakılırken bana 'Şans getirir, dua et' demişlerdi. Ben gelinliğimi giydiğimde de, ellerime kına yakılırken de hep 'Bütün genç kızlar benim gibi mutlu olsun' diye dua ettim. Evlilik; hayatında biri yokken, küçükken akıllara sokulmak istendiği gibi, karar verilecek, düşünülecek, 'Ben evlenmeyeceğim' diye ahkam kesilecek bir karar değil, sonuçmuş. İki kişi birbirini gerçekten sevip, aşık olunca bir arada yaşamak için ne gerekiyorsa yapıyormuş. Hayat güzelmiş, kuşlar uçarmış, falan, filan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder