12 Temmuz 2012 Perşembe

Bipolar Bipolar Yaylalar

Sekiz yıldır hiç ara vermeden çalışıyorum. Bir özel hastane, dört tane de devlet hastanesi değiştirmişim. Çok afedersiniz dolu dolu yirmi dokuz yaşımdayım. İşyerlerimden her ayrıldığımda aynı soru sorulur bana 'canım stajın bitti mi'. Biliyorum, bir kadın için olduğundan küçük görünmek avantajdır. Ancak üç buçuk yıl bilfiil çalıştığım iş arkadaşlarım da artık beni stajyer sanmasın bir zahmet. Ne yazıktır, binbir umutla başladığım 'dayre'lerde de adam yerine konulduğum pek söylenemez. Ben her ne kadar kendimi kurup, en döpiyesli, en full makyajlı halimle, en yüksek topuklu ayakkabılarımın üzerinde fıtı fıtı işe gidip yüzüme birazdan ana haber bülteni sunacak spiker ifadesi takınsam da hevesimi söndürüyorlar. Çay söyleyecekleri zaman bana tereddütle bakıp 'Sen çay içer miydin canım' diye sorduklarında çok gücüme gidiyor. Yok ablacım, çay değil, oralet söyle istersen bana. Valla. Ya da tamam çay söyle ama üzerine soğuk su ilave edelim, yedi yaşımdayım ya ben, sıcak çay içemiyorum. Süt dişlerimin minelere zarar veriyor. İnsanların beni ciddiye almamalarının, ciddiye alsalar bile yeri geldiğinde ilk kurban verilecekler listelerinin zirvesinde benim olmam, elbette ki benim hatam. Ne zaman bir mağazada aristokrat takılmaya kalksam, para üstünü alırken 'Dur canım, ben sana iki buçuk lira vereyim, sen düz hesap on lira çevir bana' dediğimde olayım bitiyor. Otobüste tüm ağırlığımla tuğla kadar kitap önümde takılmaya çalışsam da 'Arkaya  doğru ilerleyelim beyler' ile oracıkta yalan oluyorum. Dolayısıyla yeri geliyor, ortaokul öğrencisi kuzenlerimden bile azarı işitiyorum. Onlara bu rahat davranma özgürlüğünü ben veriyorum elbette. Çoğu zaman bu gevşek ortam hoşuma gidiyor. En azından vücudumdaki ihtiyaç fazlası enerjimin bir kısmını yakabiliyorum. Bu arada kayıtlıdır, yetmiş iki saat uykusuzlukla, üstelik konuşma konumunda bir bataryaya sahip bir bünye benimki. Eminim ki kendimi stand-bye konumuna getirince rahat bir haftayı çıkarabilirim.

Bipolar bozukluğun en önemli belirtilerinden biri bu uykusuzluk hallerinde kendini hiç yorgun hissetmemek ve davranışlardaki ani değişkenliklermiş. Ben bunu uzun bir süre 'ikizler burcu kadını' olmama bağlamıştım. Zaten Allah göstermesin, biz ikizler burcu kadınları olarak sağolsun sayenizde ne şerefsizliğimiz ve karaktersizliğimiz kaldı. Mahkeme kararı ile insan ismini, babasını, dinini bile değiştirebiliyorken burcunu değiştiremiyor maalesef.

Bipolar bozuklukta 'mani' halleri varmış. Henüz bana konmuş bir teşhis yok ama, insan kendini bilmez mi? Biliyorum, hepiniz bilip de benden gizliyorsunuz. Gelin yüzüme karşı da söyleyin, metinim. Ben iflah olmaz bir bipolarım. Neyse ki, bunun hiç bitmesini istemediğim dönemi 'mani' evresi. Beyin burada dayıyor mutluluk, enerji hormonlarını, dışarıya şahane manzaralar veriyorum. Misal, halay  başında kontrolden çıkıyorum ve peşimden sürüklediğim insanlarla yörüngeden sapıp gözlerden uzaklaşıncaya dek halay çekiyoruz. Düşünsene, başına ne gelirse gelsin içinizdeki ses sürekli 'koy götüne rahvan gitsin' diyor. Bedava terapi. Kafam hep binbeş yüz. Gece gündüz uçuyorum, kaçıyorum, zıplıyorum, atlıyorum. Bir keresinde hiç unutmam, ameliyatla ayı olmayı bile düşünmüştüm ki altı ay kadar uyuyabileyim ve kimsenin buna itirazı olmasın.

Velhasıl bu bipolar zıkkımının diğer kısmısı çok acıklı. Reklamlarda bile ' O kadın neden kireç sökücü kullanmıyor, gitti güzelim çamaşır makinasının rezistansı, görüyormusun? diye boynumdan tuvalet kağıdı rulosunu geçirip hönküre hönküre ağlıyorum. İçimdeki ses sürekli 'haybeye yaşıyorsun be Çido' diyor. Zaten çalışılan yer de hastane olunca, kopan elini diğer elinde taşıyarak getiren insanlarla karşılaşabilmeye müsait bir yerde çalışınca, ağlamak için neden bulmakta hiç zorlanmıyorum.

Bu bipolar mevhumu kullanmasını bilene büyük bir zenginliktir. İnsan kendine yaratıcıyım demez ama, mani dönemlerimde yazdıklarımı depresif dönemde okuduğumda başka bir kalemden çıkmış gibi geliyor. İnanamıyorum, şaşırıyorum, ben ki silmek için telefonun mesaj kutusunda kendi mesajlarıma denk geldiğimde bile utanıyorum, kızarıyorum; kendi kendime 'güzel yazmış piç' diyorum. Sonra oturup kendi kendime piç dediğim için bir güzel ağlıyorum. "Piç sensindir" "Sana benzer" diye kısır döngüsü bir ağız dalaşına giriyorum. Kimbilir bu bipolar bozukluk hangi Nihat Doğanlar evreni Tanrılarının bana kutsal bir emaneti. Acaba nasıl bir hata işlemiş olabilirim ki, Tanrıları hangi sebepten kızdırmış olabilirim ki, bana böyle bir ceza verdiler. Ama bildiğim tek şey, bipolar bozukluk, bana kundaktaki bebek emaneti gibidir. Bipolar bozukluk benim namusumdur (eğer bir gün 'yazıların sonunu doğru dürüst bir yere bağlayamamaktan' ölürsem lütfen bundan çocuklarıma bahsetmeyin)











1 yorum:

  1. yazı çok iyi üzerinde çok uzun konuşulabilir, buraya sığmaz sanırım..
    zordur bipolar disorder..
    buğra
    http://byask.blogcu.com

    YanıtlaSil